Flash

6/recent/ticker-posts

Orta Doğu ve Bölgesel Diplomasi: Birlik Mi, Dağılma Mı?


Orta Doğu ve Bölgesel Diplomasi: Birlik Mi, Dağılma Mı?

Orta Doğu… Peygamberlerin yürüdüğü kutlu topraklar, aynı zamanda bugün mazlumların feryadının en gür çıktığı coğrafya. Ne yazık ki bu topraklar, emperyalizmin laboratuvarı haline getirildi. Irak parçalandı, Suriye yerle bir edildi, Filistin yıllardır açık hava hapishanesi… Yemen’de çocuklar açlıktan ölürken, Lübnan ekonomik buhranda çöküş yaşıyor. Libya bir yandan, Sudan öbür yandan parçalanıyor. Bütün bu acılara rağmen ümmet bir bütün olarak suskun.


Herkes ya kendi iç kavgasına gömülmüş ya da büyük güçlerin himayesine sığınmış durumda.

Yıllardır bu alanda saha gözlemleri yapan, bölgesel diplomasi üzerine çalışmalar yürüten ve beş dil bilmenin verdiği avantajla farklı halklarla doğrudan temas kurmuş biri olarak açıkça söylüyorum: Orta Doğu’da kriz yapaydır ama acılar gerçektir.

Bu krizlerin kaynağı ise sadece dış aktörler değildir. Aynı zamanda ümmetin kendi içindeki dağınıklığı, basiretsiz yönetimleri ve "birlik" şuurunun zayıflığıdır.

Bu noktada en can yakıcı soru şudur:
Türkiye nerede?

Tarih boyunca ümmete yön veren, İslam dünyasına adaletle hükmeden bir medeniyetin mirasçısı olan Türkiye, bu coğrafyada sorumluluk sahibidir. Ancak ne yazık ki son yıllarda Türkiye, ümmetin liderliğini üstlenmesi gereken noktada, içe dönük siyasi gündemlerle zaman kaybetmiş; bölgedeki diplomatik fırsatları değerlendirememiştir. Türkiye güçlü bir inisiyatif alıp ümmetin başını çekebilecekken, çoğu zaman Batı’nın çizdiği rotalara sıkışmış, hatta zaman zaman çelişkili dış politika adımları atmıştır. Oysa Türkiye, tarihi ve manevi sorumluluğu gereği bu mazlum coğrafyada sessizliğe gömülmemeli, liderliğini adaletle, cesaretle ve kararlılıkla göstermeliydi.

Ben bu eksikliği yıllar içinde derinlemesine gözlemledim. Kaleme aldığım “Ortadoğu’yu Bölme İhtirası” adlı kitabımda, bölgeyi paramparça etmeye çalışan küresel güçlerin oyunlarını, kullanılan aparatları ve içerideki iş birlikçileri belgeledim. Ama asıl çağrım hâlâ geçerli: Biz parçalandıkça onlar birleşiyor. Biz sessiz kaldıkça onlar hükmediyor.

Ümmetin ayağa kalkması artık bir seçenek değil, zorunluluktur. Bugün hâlâ bir İslam ordusu yoksa, bir İslam ortak pazarı kurulamamışsa, kültürel dayanışma ağları kurulamamışsa bunun sebebi sadece düşmanlar değil; birbirimize karşı duvar ören zihniyettir. İslam ülkeleri, birbirine "rakip" değil, "kardeş" olmayı öğrenmeden ne diplomasi kazanır ne mazlum kurtulur.

Türkiye’nin ve diğer İslam ülkelerinin elinde hâlâ tarihî bir fırsat vardır. Ancak bu fırsat; hamasetle değil, stratejiyle; geçici diplomatik manevralarla değil, kalıcı kurumsal birlikteliklerle değerlendirilmelidir.

Ben inanıyorum ki bu çağrı yalnızca bir yazı değil, bir diriliş çağrısıdır. Çünkü artık sadece kitaplarda, makalelerde değil; zihinlerde ve kalplerde bu birliği kurmak zorundayız.

Unutmayalım: Birlik diriltir, ayrılık tüketir.
Ve birliğin tohumlarını ekenler, yarının kurtarıcıları olacaktır.

Zübeyt Bozkurt kimdir?
Dış politika ve bölgesel diplomasi alanında yıllarca aktif görev almış, çeşitli ülkelerde saha araştırmaları yapmış, beş dili ileri seviyede bilen bir uzman ve yazardır. Kaleme aldığı “Ortadoğu’yu Bölme İhtirası” adlı eseriyle İslam coğrafyasının iç ve dış tehditler karşısındaki kırılganlığını gözler önüne sermiştir.

Bozkurt, ümmetin yeniden dirilişi için sadece söz değil, eylem çağrısı yapmaktadır.

 

Selam ve Dua İle

Zübeyt BOZKURT 

Yorum Gönder

0 Yorumlar