SAHTE DİPLOMALI VE SAHTE DR.'LU LİDERLER:
TÜRKİYE'NİN GERÇEK YARASI
Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşen "Sahte Diploma Skandalı" günlerdir konuşuluyor. Ama bu mesele yalnızca bir eğitim sahtekârlığı değildir. Aksine, ülkenin yönetim anlayışını, devlet kurumlarına duyulan güveni, liyakat ilkesini ve milletin geleceğini doğrudan ilgilendiren bir ahlaki çöküştür.
Bugün siyaset sahnesinde "genel başkanım" diyerek kürsülere çıkan, millete yön verme iddiasında bulunan birçok ismin sahte diplomalarla ortada olduğu gerçeği artık gizlenemiyor. Siyasi partilerde, kamu kurumlarında ve hatta akademide bile sahte diplomalar ve sahte Dr. unvanları ile yükselmiş insanların varlığı, toplumun vicdanını kanatıyor.
Sahte Belgeyle Gelen Liderlik: Milletin Felaketi
Şu soruyu açıkça sormak zorundayız:
Kendi diplomasını bile dürüstçe kazanamamış bir kişi, bu milleti hangi yüzle yönetmeye kalkabilir?
Bir sahte belgeyle elde edilen unvan, yalnızca kişiyi değil, temsil ettiği makamı da kirletir. Çünkü sahte diplomalı lider, sahte bir siyasetçidir. Sahte siyasetçi ise milletin felaketidir.
Ne yazık ki bu tablo bize Türkiye'nin en derin yarasını gösteriyor:
Liyakat değil sahtecilik,
Emek değil torpil,
Hakikat değil yalan,
Siyasetin, bürokrasinin ve akademinin temel malzemesi haline gelmiştir.
Sahte Dr.'luk Unvanları: Bilimin İtibarsızlaştırılması
Sadece siyaset değil, üniversiteler de bu kirlenmeden nasibini alıyor. Sahte Dr. unvanları, masa başında üretilen sahte tezler ve kopyala-yapıştır akademik makalelerle elde edilen payeler, toplumda bilime ve akademiye duyulan güveni yerle bir ediyor.
Bugün televizyon ekranlarında "Prof. Dr." veya "Doç. Dr." unvanıyla konuşan bazı isimlerin aslında sahte belgelerle o noktaya geldiği iddiaları, milletin aklında büyük soru işaretleri uyandırıyor.
Düşünün; halkın yolunu aydınlatması gereken akademi bile bu sahtekârlıktan payını almışsa, toplum nasıl güven içinde yarınlara bakabilir?
Gençlerin Umudunu Çalan Sahtekarlar
Üniversiteye yıllarını vermiş, gece gündüz çalışarak sınavlardan geçmiş, alın teriyle diplomayı kazanmış milyonlarca genç iş bulamazken; sahte diplomalı ve sahte unvanlı kişilerin makamları işgal etmesi, bu ülkenin en büyük ayıplarından biridir.
Bu gençler haklarını aradıkça, karşılarına yine bu sistem çıkıyor: torpil, sahtecilik ve sahtekârlar.
Türkiye'nin Aynası
Bugün Türkiye aynaya bakmalı ve kendine şu soruyu sormalıdır:
Gerçek liderleri ve gerçek akademisyenleri mi istiyoruz, yoksa sahte diplomalı, sahte Dr. unvanlı sahtekârları mı?
Çünkü sahte diplomayla gelenler, yarın sahte vaatlerle giderler. Ama giderken arkamızda kaybolmuş yılları, heba edilmiş umutları ve kararmış bir geleceği bırakırlar.
Çözüm: Liyakat ve Şeffaflık
Türkiye'nin en büyük ihtiyacı; dürüst, ahlaklı, liyakatli ve gerçekten bilgiyle donanmış kadrolardır. Milletin önüne çıkan herkes diplomasını, bilgisini ve emeğini şeffaf bir şekilde ortaya koymak zorundadır.
Devlet kurumları ve siyasi partiler, diploma ve unvan doğrulama sistemlerini şeffaf hale getirmelidir. Çünkü milletin kaderi, sahte kâğıtlarla değil, gerçek liyakatle yazılmalıdır.
Unutmayalım
"Sahte diplomayla ya da sahte Dr. unvanıyla milletin önüne çıkanlar, yarın sahte vaatlerle ülkeyi yönetmeye kalkacaklardır."
Ama millet, kendi kaderini sahtekârlara teslim edecek kadar çaresiz değildir.
Unutmayalım:
"Olmayan üniversitelerden diploma alanların yönettiği bir ülkede, geleceğin de olmayacağı açıktır."
Türkiye, sahte kâğıtlara değil, gerçek liyakate teslim edilmelidir!
Selam ve Dua İle
Zübeyt BOZKURT
0 Yorumlar