Flash

6/recent/ticker-posts

ÖNCE İNSAN YETİŞTİRMEK

     ÖNCE İNSAN YETİŞTİRMEK

  


Her yıl kasım ayının 24’ünde kapılarımız çalınır, çiçekler gelir, mesajlar yağar. “Öğretmenler Günü” deriz, bir günlüğüne hatırlayıveririz o sessiz, çoğu zaman yorgun insanları. Sonra hayatın telaşı yeniden başlar, onlar yine sınıfların içinde, çoğu zaman dört duvar arasında, bir milletin geleceğini dokur dururlar. Oysa öğretmenlik, bir takvim yaprağına sıkışmayacak kadar büyük bir iştir. Çünkü öğretmen dediğin, önce insan yetiştirir.

Ben de öğretmenim. Edebiyat öğretmeniyim. Her sabah aynı kapıdan girerken içimde aynı dua: “Allah’ım, bugün bir çocuğun ruhuna dokunabileyim.”

Çünkü biliyorum; ben Yahya Kemal öğretmiyorum, Orhan Veli öğretmiyorum sadece…

Ben, bir çocuğun içindeki susturulmuş sesi duyuruyorum.”

Ben, bir gencin “ben de varım” diye haykırışını kâğıda dökebilmesine yardım ediyorum. İnsan yetiştiriyorum. Ne güzel, ne ağır bir cümle. Matematik formülü ezberletmek, tarih olaylarını sıralatmak, Türkçe ’de noktalama işareti öğretmek değil yalnızca yaptıkları. Onlar, bir çocuğun gözlerindeki o ilk korkuyu, utancı, heyecanı görür ve oraya dokunurlar. “Sen yaparsın” dedikleri anda bir çocuğun omzundan yılların yükünü indirirler. “Hata yaptın ama bu seni değersiz kılmaz” dedikleri anda, bir insanın kendine güvenini yeniden inşa ederler. İşte bunun adı, insan yetiştirmektir.

Bir keresinde lisedeki edebiyat öğretmenim demişti ki: “Ben size sadece Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı’nı değil, o şiirin içindeki coşkuyu da öğretmeye çalışıyorum. Çünkü bir gün çok zor bir sabahınızda aklınıza o dizeler gelecek ve içiniz yeniden açılacak.” Yıllar geçti, gerçekten de zor bir sabahımda o şiir dilime dolandı. Öğretmenim haklıydı. O, bana şiir değil, umut öğretmişti.Biz edebiyat öğretmenleri biraz deliyiz zaten. Çocuklara “Kelimeler iyileştirir” deriz, kendimiz geceler boyu kelimesiz kalırız. Bir cümle uğruna uykusuz kalırız. Bir çocuğun gözündeki ışığı yakalamak için, bin kere aynı metni yeniden okuruz.

Bugün çoğu öğretmen, kalabalık sınıflarda, yetersiz kaynaklarla, bazen kendi cebinden harcadığı parayla, bazen uykusuz gecelerle bu işi yapıyor. Birileri “öğretmenler çok tatil yapıyor” diye konuşadursun; o tatillerin çoğunda kursa gidiyor, ders hazırlıyor, öğrencisinin derdini dinliyor, ailesiyle ilgilenemiyor. Çünkü onlar, bir çocuğun gözündeki ışığı söndürmemek için kendi ışıklarını harcamaktan çekinmiyor.

Öğretmen, bir toplumun vicdanıdır aynı zamanda. Adaleti, merhameti, çalışmayı, dürüstlüğü önce kendisi yaşayarak gösterir. Çocuk, öğretmeninin bir yalan söylediğini görürse, bütün ders kitapları boşuna basılmış demektir. Çocuk, öğretmeninin bir başka öğrenciye haksızlık ettiğini görürse, adalet kavramı o çocuğun zihninde bir daha tam olarak yerine oturmaz. İşte bu yüzden öğretmenlik, dünyanın en riskli mesleklerinden biridir; çünkü bir hata, bir neslin ruhunda iz bırakabilir.

24 Kasım’da çiçekler alırlar, alkışlanırlar, güzel sözler duyulur. Ama asıl hediye, bir eski öğrencinin yıllar sonra dönüp “İyi ki varsınız, sizin sayenizde kendimi buldum” demesidir. Asıl kutlama, bir çocuğun zorbalığa uğradığında öğretmeninin yanında durduğunu bilmesi, başarısız olduğunda öğretmeninin “Bir daha dene” diyebileceğidir.

Bu ülkede öğretmenlik, maaşla ölçülemeyecek kadar kıymetli bir görevdir. Çünkü onlar, bir ülkenin sadece öğrencilerini değil, insanlığını da yetiştiriyor. Onlar olmasa, ne doktor vicdanlı olur, ne mühendis dürüst, ne sanatçı duyarlı, ne anne-baba sabırlı…

O yüzden bu 24 Kasım’da, çiçek almayıverin bir yıl. Gidin, eski bir öğretmeninizin kapısını çalın. Elini tutun, gözüne bakın ve sadece şunu söyleyin: “Sizin sayenizde insan oldum.”

Çünkü önce insan yetiştirenler, en büyük bayramı hak edenlerdir.

İyi ki öğretmenim…

İyi ki sizinle aynı yolda yürüyorum, sevgili meslektaşlarım.

İyi ki varsınız.

 

İyilik ve Sevgiyle

Ayşe Aktaş

 

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar