NE EKİYORSAK ONU BİÇİYORUZ !
Değerli okuyucularımız, herkese dua ve selamla yazıma başlıyorum. Dünya, kendi iç dünyamızın rengine boyandı.
Hep ağzımızda pelesenk olmuş “dünya değişti” sözü, sadece ağızda kalan, gerçek olan ise bizim değiştiğimizdir. Değişimler sonucu nasibini alan tüm yaşantılar ve yaşantıların yansıması sonucu erozyona, mutasyon ve deformasyona uğrayan, içinde yaşadığımız dünyamız… Bir zamanlar dünyamız ve içinde yaşadığımız hayatlarımız, bizim saf niyet ve samimi düşünce tarlalarımıza doğal (organik) bir tat ve ezzetler tohumunu ekmiştik. Bunun sonucunda hayatımızın, yaşantılarımızın ve dünyamızın kimyasının olumlu bir seyirde bizlere dönüşünün tatlı elmasının hasadını bir nevi yaşıyorduk.
Günlük yaşantılarımızda, “Ah, ne güzeldi eski zamanlar…” sözü, bu geçen tatlar mevsiminde kaldı. İnsanların bir nevi asr-ı saadeti de sayılan bu yaşanmış güzellikler ve bu güzelliklerle bir renk ve canlılık kazanan dünyamız ve insanlığa, doğaya şifa olan adeta bir iklimi maalesef bugün kaybettik. O şifa gibi gelen iklimde insanlığımız, güneşlenerek dallanıp budaklanarak, içinde yaşadığımız yaşam ve hayatlara tat ve lezzetler katarak, bizi biz yapan değerlere sımsıkı bağlatarak, insanlığımızı ve insan olabilmenin gereklerini yerine getirip manevi dünyamızın güç ve anlam kazanmasını da vesile olmuştuk.
Bu saf ve samimi niyet ve düşünce tarlalarımız bizlere iyi hasat verdiği için, gönül ve düşünce dünyamızın ak niyet rengine boyayarak, bu renk ve ışık bir atmosfer gibi dünyamızı ve bizleri kuşatarak adeta kendimize gelmiştik. Kötülük ve zalimlik kara bulutlarını kendimizden uzaklaştırmıştık. Bu içimizi ve dünyamızı ısıtan düşünüş ve gönül bahçemiz, bir ahenk içinde, bir olup insanlığımızın verdiği vasıfları yerine getirmenin şerefiyle dünyamıza ve yaşantılarımıza adeta şeref katmıştık.
Aile yaşantımızda büyüklere saygı, küçüklere sevgi, edep, adap ve hayanın temellerinin sağlam atıldığı, aileden çevreye, topluma ve dünyamıza yayılan zincirleme bir baharla adeta kendi cennetimizi yaşıyorduk. Merhametimiz, insan sevgimiz, misafirperverliğimiz, kardeşliğimiz, komşuluk münasebetlerimiz, akrabalarla olan ilişkilerimiz, yardımseverliğimiz yaşantımız ve dünyamıza apayrı bir tat ve lezzet katmıştı. Zaman bizim için sanki hiç geçmiyordu. Sanki hep aynı yaştaydık. Komşusu açken yatmayan, sıkıntısı olan, yolda kalan, derdi olan, borcu olan, hasta olan insanların imdadına ve çığlıklarına kulak tıkamayan, acı ve sıkıntılarına karşılık veren bir insanlık hassasiyeti ve ruhu vardı. İnsanlar, birbirlerinin sorun ve sıkıntılarını bir bedendeki eklemler gibi tamamlardı. Kimse kimsenin namusuna, mal ve canına yan gözle bakmazdı. Başarı ve yükselmelerde haset ve çekememezlik yoktu. Samimi bir şekilde birbirlerine isteme vardı. Başarı ortaktı. Sevinçler paylaşıldıkça artan; acılar paylaşıldıkça azalan bir manevi hava vardı.
Gün geldi, aldatıcı dünya sevgisi bir dalga gibi gelip, bizi ve bedenimizi kuşatıverdi. Temiz ve saf olan iç dünyamız ve kalplerimizi tuzaklarla fethetti. Kalplerimiz ve düşüncelerimiz deforme oldu. İçimizdeki manevi dünyanın canlı iklimine adeta ölü toprak serperek tüm güzelliklerini toprağa gömdü.
İşte şimdi, dünyamıza ve hayatlarımıza yeni bir iklim egemen oldu. Bu iklim, zalimliğiyle, acımasızlığıyla, adaletsizliğiyle, haya ve edep perdesinin kalktığı, maddiyat ve çıkar esasına dayalı bir dünya ve insanlık yarattı. Biz istedik, biz yaşıyoruz, şimdi içimizde kaybettiğimiz saf ve temiz dünyamızın zalim bir dünyaya ve yaşantıya devri tesliminin pişmanlığını hep birlikte yaşıyoruz.
Vesselam
NEVZAT AKSOY

0 Yorumlar